5 3

Adından da anlaşılacağı gibi, küçük boyutlardaki plastik parçacıklarının insan sağlığı için tehdit oluşturma potansiyelinden söz edeceğiz bu yazıda. Zira yeni doğanların dahi vücudunda mikroplastikler tespit ediliyor artık. O çok sevdiğimiz balık ve deniz ürünlerinin dokuları mikroplastik dolu. Afiyetle yedikçe biz de mikroplastikleniyoruz, hatta dediğim gibi ana karnındaki henüz doğmamış bebeklere kadar mikroplastikler hayatımızı tehdit ediyor. Kanser, cilt hastalıkları, organ hasarları vs. gibi rahatsızlıklara sebep oluyorlar.

            Doğaya atılan plastik malzemeler çok uzun sürelerde yok oluyor biliyorsunuz. Bu yok oluş sırasında önce küçük parçacıklara ayrılıyor, bu parçacıklar da canlıları tehdit ediyor. En çok da denize karışan plastik atıklar ki günlük 8-9 milyon ton plastik atığı okyanuslara atılıyor. Deniz suyunda parçalanan bu atıklar, giderek küçülüyor ve birkaç milimetre büyüklüğe hatta nano boyuta kadar iniyor. Bunlar da önce deniz canlılarının dokularına ve bedenlerine nüfuz ediyor. Yaşam zinciri içinde de bunları tüketen diğer deniz ve kara canlılarına geçiyor. Deniz canlılarının yaşadıkları ortam nedeni ile mikroplastiklerden kurtulma şansları hiç yok.

            Aslında bu bela yaklaşık 50 yıldır hayatımızda olmasına rağmen, ilk alarm bilim adamları tarafından 2012 yılında verildi. Anne karnındaki bebeklerde de tespit edilince daha da dikkat çeken mikroplastik sorunu, gelecekte de maalesef insanlığı etkileyecek ve kaçınamayacağımız bir sorun olarak devam edecek. İçme sularımızı arıtabiliriz, ama gıdalarda, deniz ürünlerinde hatta araç lastiklerinden kopan mikro parçacıkların havaya karışması sonucu havadaki mikroplastiklerden kurtuluş zor.

            Gündelik hayatta sıklıkla kullandığımız bazı kozmetikler, temizlik ürünleri, deterjanlar, diş macunları, ısı ile yapışan kağıt materyaller de (sallama çay poşetleri vs. gibi) kullandığımız plastik malzemeler mikroplastik riski taşıyorlar. Süt, bira hatta düşünün, havada uçuşan polenlerde bile mikroplastiklere rastlandı.

            Tuzlarda bile tespit edilmiş durumda “Tuz da koktu” deriz ya tam da böylesi bir mikroplastik bombardımanı altında yaşam sürdüğümüzü söylemek isterim.

            Okyanuslarda plastik atıklardan ülkemiz yüz ölçümünde, ada haline gelmiş bölgeler olduğu ifade ediliyor. Özellikle de pasifik okyanusunda.

            Aslında plastik malzemelerin yasalara göre geri alımının yapılması gerekiyor. Ancak bu tam olarak yapılmıyor ve denetlenmiyor.

            Mikroplastikler, doğadaki bioçeşitlilik için de büyük tehdit. Canlıların besin zinciri içine girdi mi, tüm canlılar için büyük tehdit. Aslında bu konuda insanlarda farkındalık başladı ama yeterli eyleme henüz dönüşmedi. Zira plastik malzemelerin ucuzluğu ve pratikliği, bulunabilir olması nedeni ile neredeyse zorunlu ihtiyaç malzemesi konumunda.  Plastik kullanımı ve geri dönüşümü konusunda aslında büyük bir seferberliğe ihtiyaç var. Filmlerle, medyada, kamu spotları ile, çeşitli toplantılarla bu önemli konu gündeme getirilip plastik malzeme kullanımı mümkün olduğunca azaltılmalıdır, zorunlu değilse hiç kullanılmamalıdır.

            Önce alışveriş poşetleri, tek kullanımlık plastik tabak, çatal, bıçak, plastik pipetler Avrupa ülkelerinde kalktı, ama ülkemizde hala maalesef kullanılmaya devam.

            Araçların lastikleri de önemli bir atık mikroplastik kaynağı. Yapılan çalışmalarda bir araçtan her yıl 2,4 kilogram mikroplastik yayılıyor çevreye. Ağır vasıtaların saçtığı mikroplastik miktarı ise olağanüstü miktarlarda.

            Bu durumda plastik üreticilerinin daha sağlam lastik üretme yollarını bulmaları, bu konuda ar-ge çalışmaları yapmaları gerçeği ortada.

            Kutuplara kadar varan mikroplastik sorununu aşma konusunda yeni yeni çalışmalar da yapılmıyor değil.

            Örneğin denizlerdeki plastik atıklardan yalıtım malzemeleri üretimi gibi. Hatta bu yazıyı yazmama sebep, yeni bir çalışmada, bakteri ve katalizörler aracılığı ile dönüşümcü bir çözümün sunulduğu bir yayını okumuş olmam. Şöyle ki; kullanılan bu ajanlarla plastik atıklar faydalı kimyasallara dönüştürülüyor. Plastik atıkları işlemek için hazır katalizörler ve” Pseudomonas putida” bakterisi (bir toprak bakterisi) kullanarak iki aşamalı bir prosesten sonra faydalı bir kimyasal olan polihidroksialkanoatlar adlı bileşiğe dönüştürülüyor. Bu bileşik biyolojik olarak parçalanabiliyor. Ve de polisiteren, polietilen tereftalat (PET) ve yüksek yoğunluklu polietilen (HDPE) üretiminde kullanılabiliyor. Bu da döngüsel ekonomi için büyük bir çözüm yolu. Böylece ilk kez kimyasal parçalanma ile biyolojik dönüşümü birleştirme tekniği uygulanmış oluyor. Böylece farklı tipteki plastik atıklar için bu çalışma yeni bir geri dönüşüm zincirinin başarıldığı anlamına geliyor.

            Son söz acilen plastik kullanımının azaltılması için bir seferberlik başlatılmalı.

                                                                                        Enver OLGUNSOY       


DİĞER MEDYA ÖĞELERİ