5 3

 

         16.7.2021 tarih 31543 sayılı resmi gazetede yayımlanan “yeşil mutabakat eylem planı” başlıklı genelge ile ülkemizin de bir yeşil mutabakatı oldu.

            Çalışmaları 1987 de start alan ve 1989 yılında Montreal’de imzalanan, “Montreal protokolü” olarak adlandırılan, ozon tabakasını incelten maddelerin kısıtlanmasına ilişkin protokol ile başlayan bu serüven evrilerek bu günlere dek geliyor. Son 150-200 yılda insanlık doğayı maalesef tüketti ve bunu “sanayi devrimi” gibi caf caflı bir isim altında başardı. Ne biçim devrimse, gerçekten dünyayı devirdi, alt üst etti, bu günkü iklim krizinin ortasına itti. Şimdi herkes “ne olacak dünyanın hali” diye korku içinde.

            Son 35 yılda daha birçok çevre ve iklim protokolleri, anlaşmaları yapıldı ama sonuç maalesef hiç de iç açıcı değil. Yapılan bu anlaşmalar gizli gizli delindiği gibi, bazen de açıkça bu anlaşmalara uyulmadı, hatta, dünya iklimine en çok zarar veren ülkeler bu anlaşmalardan çekildi. (ABD vs.)

            Şöyle bir sıralarsak Montreal den sonra, v1992 de Rio, 1997 de Kyoto, 2009 da Kopenhag, 2015 de Paris iklim zirvesi. 196 ülke bu son Paris anlaşmasını imzaladı. Paris anlaşması sözüm ona 2020 de uygulanmaya başlayacaktı. Ama maalesef halen uygulanamıyor ve bu anlaşmayı imzalamayan kirletici ülkeler var . Türkiye’de bu ülkelerden biri-hatta tek G20 ülkesi. Onaylamama nedeni Türkiye’nin gelişmiş ülkeler içine dahil edilmesi ve onların sorumluluklarının yerine getirilmesi isteği olarak değerlendiriliyor.

            Sonuçta AB Aralık 2019’da kendi başına karar alarak “Yeşil mutabakat” adı altında iklim krizine çare olabilme amacıyla yola çıktı ve hedef olarak 2050 yılında AB ülkeleri için “sıfır emisyon” dedi.

            İklim krizinin üzerine bir de pandemi binince küresel ekonomi 2020 yılında yüzde 5 ler düzeyinde küçüldü.

            Sonuçta yeşil dönüşüm, küresel gündemin ta göbeğine oturdu. Bunun eşlikçisi olarak digital dönüşüm ve erişilebilir gıda sorunu şimdi birlikte ülke gündemlerinde. Türkiyede de son aylarda bu yeşil protokolden sıkça söz edilir oldu. Zira iklim değişikliğinin ticaret politikalarıyla bağlantısı giderek güçleniyor ve can acıtıcı hale geleceği artık görülebiliyor.

            AB’nin uyguladığı her program ülkemizi çok yakından ilgilendirir. Zira ülkemiz AB adaylık sürecinde hayata geçirdiği uygulamalarla25 yılı aşkın süredir yürürlükte bulunan Gümrük Birliği ile AB ye sıkı bir ticari entegrasyon sağlamış ve geçtiğimiz yıl neredeyse ticaretinin yarısını AB ile yapmıştır. (yaklaşık 150 milyar dolar)

            Ticaret Bakanlığı öncülüğünde hazırlanan Türk yeşil mutabakatına gelince, aslında bu niyet belirten bir eylem planı. Birçok konuda yapılması gerekenleri anlatıyor. Ama önemli olan, onları yapabilecekmiyiz? AB’nin yeşil mutabakatına uyum sağlıyabilecekmiyiz?. Soru bu. Bunu zaman gösterecek, ama bu kez uymazsak “sopa” var, en çok sözü edilen de “gümrükte vergi. Sopa’ya karşı “havuç” da var tabii. Uyum sağlama adına karşılıksız hibeler, destekler var. Bu destekler akılcı kullanım ile bir çok iyileştirmeyi sağlayabilir, işte o zaman riskler bir ihtimal, fırsata çevrilebilir. En azından Gümrük Birliği kapsamında sağlanan bütünleşmeyi koruyarak yol yürüyülebilir.

            Bizlere, odalarımıza, STK larımıza ve tabii ki devlet kurumlarımıza düşen bu eylem planının içini doldurmak. AB den alınacak maddi destekleri de kaldıraç olarak kullanıp üretimimizi “yeşil” lendirmek. Emisyon artışından sorumlu tutulan en önemli faktör olan enerji elde etme yöntemlerimizi, yenilenebilir enerjiyle değiştirmek. Döngüsel ekonominin  önemini kavrayarak, kaynaklarımızı tekrar ve tekrar yeniden yaratmak, sıfır atık ile üretim yapmak, doğaya zarar vermeden ondan aldıklarımızı verimli bir şekilde kullanmak.

            Mevcut OSB’lerimiz için ayrı, yeni kurulacaklar için, ayrı yeşil eylem planları yaparak, yeşil mutabakat ilkelerine uygun üretim yapılabilmesi için yol haritaları çıkarıp uygulamak. Burada EBSO’ya da OSB yönetimlerine de çok önemli yol gösterici bir rol düşmektedir.

            Mutlak ekonomi geliştirme stratejileri gözden geçirilmelidir. Ekonomiyi gemlenemez bir iştahla daha yukarılara ve daha da yukarılara taşıma ihtirası terkedilmelidir. Vahşi kapitalizmin bu sonu gelmez iştahı, artık dünyayı, insanları, doğayı velhasıl her şeyi yok etmekte olduğu gerçeği önümüzde duruyor.

            Ya yok olacağız, ya da insanca yaşamaya çalışacağız, doğayı tüketmeden, onunla barışarak..

                                                                                  Enver OLGUNSOY


DİĞER MEDYA ÖĞELERİ